Saturday, September 2, 2017

Maç spikeri ve yorumcularının sorumlulukları hakkında

Dün iki spor müsabakasını canlı izledim. Önce Fransa - Şili U21 maçının 21:00'e kadar olan kısmını, o saatten itibaren de Türkiye - Rusya Eurobasket grup maçını. Bu maçların canlı yayınında görev alan spiker ve yorumcuların söyledikleri ve söylemedikleri ülkemizde artık alışılagelmiş ve yeterince değil hiç üzerinde durulmayan bir soruna en yeni örnekler olarak beni bu yazıyı yazmaya teşvik etti. 

Fransa - Şili U21 maçında Fransa maçın başından itibaren Şili'den üstündü ve 1-0 öne geçti. Kısa süre sonra Şili o ana kadar sergilediği futbolla gol atmak için en fazla ümit bağlayabileceği pozisyon olan duran toptan bir gol attı. Ancak bu golü atan oyuncu ofsayttaydı. Hatta golün tekrarlarından bir tanesi izleyen herkesin bu durumu gayet net bir şekilde görebileceği bir açıdandı. Ofsayt çizgisi bile çekilmişti. Ancak maçın spikeri fazla bir önemi olmayan bu hazırlık maçında dahi golün ofsayt olduğunu söylemedi. Nedeni hakkında bazı fikirlerim var; onlara sonra değineceğim.

Bu maçın ikinci yarısının ortalarında Türkiye - Rusya maçını izlemek için kanal değiştirdim. Bana kalırsa Türkiye'nin maçı kaybetmesi hücumda ve savunmada yaptığı acemice ve çok sayıda hatalardan kaynaklandı. Özellikle ilk yarıda çok dağınık ve telaşlı hücum edildi. Birçok defa pas tercihlerinden önce topu sektirmeyi zamansızca bırakan oyuncular topu atacak takım arkadaşı bulamadılar. İkinci yarıda ise defalarca turnike kaçırıldı. Rusya'nın neredeyse 1 dakika içinde arka arkaya yaptığı üç top kaybından sadece bir basket çıkabildi mesela. Yanlış hatırlamıyorsam gene ikinci yarıda maçtaki en garip olay oldu. Türkiye'nin top çalıp fastbreak'e çıktığı bir anda Ufuk Sarıca'ya teknik faul çalındı. Türkiye belki de öne geçecekken Rusya bir faul bir de üçlük atıp farkı açtı. Savunmada ise oyuncular başta Sinan Güler olmak üzere aşırı sayıda gereksiz faul yaptı. Bunlardan en çarpıcısı ise Rusya'nın hücum süresinin dolmasına 2-3 saniye kala Cedi'nin geri çekilerek girme şansı çok az olan bir üçlük atan Shved'e yaptığı fauldü. 

Bu maçı Murat Kosova anlattı, İhsan Bayülken de yorumladı. İkisinin de söylemleri Türkiye'nin maçı kazanmayı hak ettiği ancak şanssızlık ve hakemlerin buna engel olduğu havasındaydı. Halbuki sadece 37 şut çektikleri ve 22 top kaybı yaptıkları maçı Rusya'ya kazandıran 40 defa serbest atış atmaları oldu. Bir takım rakibinden %50 daha fazla faul yapmışsa (29 - 19) bunu şanssızlık ve hakem üzerinden izah etmek hiç gerçekçi olmadığı gibi aslında çok da tehlikeli. Çünkü yenilgiyi ona sebep olan gerçekler üzerinden anlatmak yerine subjektif kavramlara yükleyerek yorumcular ve spikerler farkında olmadan çok önemli bir sorumluluklarını yerine getirmemiş oluyorlar.

Premier Lig ve NBA maçlarını İngilizce anlatımla izleyenler bilecektir ki bu maçlarda oyuncular ve hakemler bariz hatalar yaptıkları zaman maçı anlatanlar bunları dile getirmekten hiç çekinmezler. Hatta zaman zaman "Burada X'e pas verirken ne düşünüyordu acaba? Çok acemice!" ya da "Bariz ofsayttı, yan hakem bunu nasıl görmez?" gibi dozu eleştiriye varan yorumlarda da bulunurlar. Yarım yamalak İspanyolca ve Almanca bilgimle anladığım kadarıyla La Liga ve Bundesliga maçlarında da bu böyledir. Bu yorumları yapanların anlattığı maçları izleyen sporseverler, özellikle de gençler ve çocuklar, pozisyonlar hakkında gerçeklerden mahrum kalmama avantajını yaşıyorlar. Maç izleyerek spor hakkında daha fazla şey öğrenebiliyorlar. Dolayısıyla da hafızalarında zamanla biriken bu pozisyonları icra ettikleri sporlarda deneyime dönüştürebiliyor ya da kendi kanaatlerini oluştururken bir veritabanı olarak kullanabiliyorlar. 

Ülkemizde ise malesef vatansever gözükme maksadı ve "çevir kazı yanmasın"cılık her mevhumdan öncelikli tutulduğu ve eleştiri ile hakaret arasındaki fark bilinmediği için yorumcular kendilerini bağlayıcı sözler etmekten, gerçekleri olduğu gibi söylemekten kaçınıyorlar. Bu yüzden Ufuk Sarıca'nın fastbreak'e kalkmakta olan takımına zarar veren davranışını irdeleme ihtiyacı hissetmiyorlar. Bu yüzden "acemice hatalar yüzünden maçı kaybettik" yerine "oyunda istediklerimizi tam anlamıyla yapamadık" gibi muğlak cümleler duymaya alışıyoruz. Bu yüzden yarım metre ofsayt olan pozisyonlarda spikerlerin ağzından sadece "ofsayt var mı yok mu tartışmaları" lafı çıkabiliyor. Ve gene bu yüzden milli maçlarda ya da Türk takımlarının uluslararası maçlarında işler biraz yolunda gitmediği zaman hakemle ilgili yorum yapmaya başlıyor yorumcularımız. 

Spiker ve yorumcuların şunun farkında olması lazım: Söyledikleri her söz çoğunluğu genç milyonla insan tarafından ilgiyle dinleniyor. Profesyonel olarak maç anlatırken duygularına hakim olmak, doğruyu söylemek ve eğitici olmak gibi sorumlulukları var. Bunları ihmal ettikleri ölçüde ülke sporuna zarar vermekteler.



No comments:

Post a Comment