Friday, March 13, 2020

Koronavirüs ve Başakşehir - Kopenhag

Fatih Terim Stadyumu'nda 12 Mart 2020 akşamı farklı takımları tutan binlerce seyirci vardı.  Bu sezon Başakşehir'in stadında izlediğim maçların ortalamasının en az 3-4 misli bir kalabalık olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yetkililer böyle bir kitlenin bir araya gelmesine nasıl göz yumuyor anlamak güç. 6 Mart'ta Kopenhag'daki maçın seyircisiz oynanacağı duyurulmuştu. Bir kere maçlara seyirci almamanın yetersizliğini, öngöremediysek bile Almanya ve farklı ülkelerden gelen görüntüler ile öğrenmiş olmalıyız. Ayrıca Kopenhag'daki maç için önlem alınırken, Istanbul'daki maç için farklı bi uygulamanın tercih edilmiş olması da çarpık. 90 dakika bittikten sonra verdiği açıklamada maçın oynanmaması gerektiğini söyleyen Kopenhag teknik direktörü Staale Solbakken kesinlikle haklı. Zaten son düdükten 24 saat geçmeden Avrupa liglerinin şimdilik sadece önümüzdeki hafta için askıya alındığı UEFA tarafından açıklandı


Bir de benim kişisel meselem var...Maç öncesi seremonilerde soğuk ve yağmurlu havalarda çocukların dakikalarca bekletilmesi beni yıllardır çok sinirlendirir. Bir defasında (sanırım bir Trabzon deplasmanı) Volkan Demirel yağmurda ıslanan bir çocuğu korumaya aldığı için çok övülmüştü. Kimse o çocuğun tişörtle orada ne işi var diye sorgulamamıştı ama. Aynı hadisenin Avrupa Ligi maçlarında da uygulandığını görüyoruz. Kopenhag maçından önceki seremonide üşüdüğü net şekilde belli olan çocuklar vardı. Onlardan sonra sahaya çıkan futbolcular bile tir tir titrerken çocuklar nasıl üşümesin ki? Bu anlamsız uygulamanın bir an önce son bulması gerek!

Futbola dönecek olursak... Başlama düdüğünden itibaren savunmasını orta saha çizgisine yapıştıran, 4-4-2 şeklinde dizilmiş bir Kopenhag izledik. UEFA'nın resmi esame listesinde Falk'ın solda olduğu bir 4-3-3 çizilmişti ama Falk, Zeca ile birlikte ortanın merkezindeydi. Kopenhag'da bu iki futbolcu kadar göz dolduran biri daha yoktu bana kalırsa. Falk'ı oyunun iki yönünü de iştahla ve iyi oynaması bakımından, Zeca'yı da isminin çağrıştırdığı zekası ve tekniğinden ötürü beğendim. Başakşehir'de ise Crivelli solda, Demba Ba merkezde, Visça sağda olmak üzere üçlü bir forvet hattı vardı. Mahmut savunma önünde, İrfan ve Aleksic sol ve sağ iç olarak başladı.

Kopenhag savunmasını kalesinden 50 metre ötede kurmayı o kadar uç bir düzeyde uyguladı ki, sadece ilk yarıda Mert Günok'un bütün oyuncuları geçen paslarıyla Başakşehir forvetleri birkaç kere karşı karşıya pozisyon kovaladılar. İlk 11'inde 30 yaşının üstünde sol bek Bengtsson ve sol stoper Bjelland dışında oyuncusu bulunmayan Kopenhag için maçı 30-40 metreye sıkıştırmak doğruydu. Yorgun lig 11'ine sıfır rotasyon takviyesi yapabilen Okan Buruk'un kadrosunda, alıştığımız gibi 30 yaşının altında sadece Crivelli ve İrfan Can vardı. Bu şartlarda Başakşehir'in hızlı paslaşarak oyun kurmak veya savunma arkasına süratli oyuncu kaçırması çok ama çok zordu. Paslar ya fazla şiddetli kaçıyor ya da stoperlere takılıyordu.

Maçın ilk şutları Başakşehir'in ağırlamaya hiç alışık olmadığı bir rakip olduğu hemen anlaşılan Kopenhag'dan geldi. Bunda hem yüksek tempoda başlamalarının hem de Başakşehir beklerinin maça geç ısınmalarının payı vardı. Bulunan ilk tehlikeli pozisyonun Aleksic'in yerden müdahale ile kaptığı bir top üzerinden gelmesi Başakşehir'i maça tam anlamıyla dahil etti diyebilirim. Visça'nın çektiği ve Crivelli'ye çarptığı için direkten dönen şuttan itibaren Başakşehir Kopenhag'a şut çektirmeyi hayal bile ettirmedi. Okan Buruk'un takdir edilmesini gerektiren pek çok sebepten biri bu. "Tur atlamak için yapılması gerekenler" diye bir liste varsa, deplasman ekibine gol şansı vermemek o listede mutlaka doldurmanız gereken bir kutu. Okan Buruk bu kutuya kalın ve net bir "check" attı. Kopenhag Mert'i sadece bir kere kurtarışa zorlayabildi. 

Başakşehir tıpkı içerideki Beşiktaş ve deplasmandaki Göztepe maçında olduğu gibi sinekten yağ çıkaran bir hücum prensibiyle oynadı. Sakin, nerede neyi deneyeceğini bilen, zaten yorgun forvetlerini gereksiz yere koşturmayan bir takımı var Okan Buruk'un. Rakibin alan bırakmayan dar ve katı savunma hattını yavaş yavaş, sabırla zorladılar. Clichy Visça'yı diagonal bir uzun pasla kaçırmayı ilk denediğinde yarım saat geride kalmıştı mesela; bu lig maçlarında daha erken ve sık uygulandığını görebildiğimiz bir hücum. Nadir ama tehlikeli aksiyonların önemli bir bölümünde İrfan Can'ın bulunduğunu söylemek gerek. 

Artık olgunlaşması gereken İrfan Can, Kopenhag karşısındaki maçta bir kez daha kopuk kopuk oynadı. Bitmeyen hücumlardan geri dönüşlerde Demba Ba'nın bile gerisinde kaldı defalarca. Bu alışkanlığının doğurduğu takım zaaflarını teknikle, yetenekle bertaraf edemeyeceğini anlaması lazım. Oğuzhan Özyakup gibi koca bir örnek önünde dururken, savunma ve mücadeleye bu kadar kopuk kalmayı tercih etmesi İrfan'ın kaybı olur. Oğuzhan'dan çok daha etkili bir hücumcu çünkü golcülük meziyeti var. Ozy 28'ine geldi; hala şut çekemiyor. İrfan'ın bu kalitelerinin farkına varıp, onların üstüne eklemeyi, yani eşik atlamayı kafasına koyması gerek. Bu kolay bir şey değil; ancak bulunduğu seviyenin bir üstü bunu gerektiriyor.

Bahsettiğim şeyin en iyi örneği maçın 26. dakikasında tezahür etti. İrfan Can, benim hemen önümde kendisine çizgi üstünde basan iki Kopenhaglı'yı kandırarak ekarte etti ve 20-30 metre top sürükledi. Verdiği pasta geç kalınca sonra hücum sona erdi. İşte orada bütün takım arkadaşları orta saha çizgisine hareketlenirken, İrfan merkezdeki partnerlerine destek vermekte çok ama çok geç kaldı. Halbuki etkili hücum aksiyonundan sonra biraz daha ateşlenmesini, iştah göstermesini bekliyor insan. İrfan Can bu hayal kırıklığını maç içinde çok sık yaşatıyor; yetenekli olduğu için de göze batıyor.

Buruk ikinci yarıya İrfan'ı sola atarak ve Crivelli'yi Demba Ba'nın yanına yollayarak 4-4-2 biçiminde başladı. Sabırlı ve kontrollü hücumlarına ikinci yarıda devam eden Başakehir'de,  maçın bir saati tamamlandıktan sonra başta Crivelli ve Demba Ba'nın tükendiğini gözlemledik. İrfan'ın dönem dönem Visça'nın kanadına geldiğini gördük; ki ikinci yarıda Başakşehir'in ilk etkili pozisyonu 75. dakikada İrfan'ın, sakatlanan Crivelli yerine giren Robinho'yu 18'de yerden bir pasla buluşturması üzerine geldi. Crivelli'nin sakatlanma anı, Başakşehir'in dar rotasyonlu kadrosunun savunma arkası koşulardaki riskleri bile kaldıramayacak kadar zorlanmakta olduğunu kanıtladı. Fransız oyuncunun sakatlığına kadar değişiklik yapmamak, Okan hocaya bu maçtan yazılabilecek tek eksi olabilir.

Bu eleştiriyle birlikte rahatlıkla söyleyebiliriz ki, yeni neslin en parlak teknik direktörü olan Buruk, yaşlı ama kaliteli ayaklardan verim alma konusunda doktorasını yapıyor. Kopenhag her ne kadar 19luk forvet çıkarıp 18lik forvet almasına müsade eden kadrosuyla enerji ve dirilikte asla geriye düşmese de, Başakşehirli hücumcular hep doğru açılar ve paslar için çabalamanın ödülünü evrenden aldı. Nelsson'un uzun vurmak istediği top Zeca'ya çarpıp kendisinin arkasına koşan Demba Ba'nın önüne düştü! Bu pozisyonun devamında maçı getiren penaltı kazanıldı ve Visça skoru belirledi. Başakşehir baştan sona kontrol ettiği maçta, oyun üstünlüğünün karşılığını da almış oldu. Belki Azubuike ve Gulbrandsen takviyelerinin daha erken yapılması farkı artırabilirdi. 

Ne olursa olsun Kopenhag'ın evinde gol yemeden Başakşehir'e iki gol atması çok zor duruyor. Eğer öyle bir maç oynanırsa tabi! Bin yıllarca liderlerine taçlar takan, krallıklar bitince taçsız krallar yaratan insanoğlu taç şeklindeki aşırı bulaşıcı mikroskopik bir varlığın tehdidine karşı mücadele veriyor. Neil deGrasse Tyson'un dikkat çektiği bu mecazi tezat tüm yetkililere mevcut ortamda futbol müsabakalarını seyirci almama tedbiriyle sürdürmenin çok daha tehlikeli bir tezatı doğuracağını çağrıştırmalı!






No comments:

Post a Comment