Friday, October 4, 2013

Bilic'in orta saha tercihleri

Ligin ilk dört haftasını kayıpsız kapayan Beşiktaş sonraki iki haftada puan alamadı. İlk dört haftada rakipleri tarafından farklı sebeplere dayalı olarak fazla zorlanmayan Beşiktaş'ın geride kalan iki haftadaki rakiplerinden biri lig standardında birinci sınıf takımdı, diğeri de zaaflarını ortaya çıkaracak bir taktikle karşısına çıktı. Böylelikle sezon başından beri bazen abartılı biçimde olumlu değerlendirmelere konu olan, kimilerince şampiyonluğun en önemli adayı ilan edilen Beşiktaş ve hocalığı kadar imajından da kaynaklı sebeplerle methiyelere layık görülen Bilic'in tercihleri hakkında daha geçerli ve gerçekçi bir izlenim oluştu. 

Beşiktaş iki büyük rakibinin aksine ligde oynadığı altı maça da aynı stoper ikilisiyle başladı. Serdar Kurtuluş'un da sabit olduğu savunma dörtlüsünde tek değişken Ramon'un gelişine kadar denenen sol bekler oldu. Gerçek sol beksiz oynanan bu üç maçtaki rakipleri topun hakimiyetini Beşiktaş'a teslim etmekten hiç gocunmadılar. Neticesinde bu dönemde Kayseri Erciyes maçında Ersan'ın geri pas hatasıyla yenilen gol dışında lig maçlarında çok ciddi bir sorun yaşanmadı. Bursa karşısında Beşiktaş sezonun en iyi takım performansı eşliğinde gol yemeden galip gelince sık yapılmaya başlanan yorumlardan biri şuydu: "Beşiktaş hiçbir resmi maçta rakip baskısıyla gol yemedi". Tromsö ve Kayseri Erciyes maçlarındaki gollerin biri tartışmalı biri gereksiz iki penaltı ve Escude ile Ersan'ın birer hediyesi sonucu yenmesi benim anlamadığım bir şekilde olumlu yorumlanmıştı. Halbuki en basit mantıkla bir takımın baskı yemeden gol yemesi baskı altındaki performansına dair çok da olumlu bir gösterge değildir. Üzerinde durulması gereken bu sorun gözardı edilince basit hatalar Galatasaray gibi bir rakibe karşı tekrarlandı ve önceki seferlerin aksine bu defa telafi edilemediler. 

Basit hatalara ek olarak Galatasaray ve Antalyaspor karşılaşmalarında Beşiktaş'ın stoper ikilisi fiziksel olarak hücumculara yenik düştüler. Önce derbide Sivok ve Escude Drogba'ya defalarca hava topu verdi. (Drogba demişken, çoğunluğunda üç savunmacıya karşı tek oynadığı Juventus maçında whoscored.com sitesine göre kafa toplarının %70ini kazanmış ki bu daha önce bir forvette hiç rastlamadığım bir oran. Beşiktaş maçındaki oranını merak etmiyor değilim.) Bu topların önemli kısmı cephedendi, ki savunmacılar yan toplara ve kornerlere göre cepheden gelen pozisyonlarda daha avantajlıdırlar. Özellikle Sivok attığı çokça kafa golü sebebiyle hava topu hakimiyeti iyi olan bir oyuncu sanılabilir. Ancak attığı gollerin avantajını artıran ve Fernandes tarafından kesilen ortalar sayesinde olduğunu unutmamak lazım. 

Son maçtaysa stoper ikilisinin yavaş ve yumuşak olduğu çok net ortaya çıktı. Fransız'ın vücut koyamaması ve Sivok'un sürekli geri kayması sonucu Galatasaray maçından farklı olarak ilk golü yiyen Beşiktaş bastırmak için savunmasını öne çıkarmanın bedelini Diarra'nın muazzam bir deparla attığı ikinci golle ödemek zorunda kaldı. Kontrollü ve yerden oynamayı seven Eskişehir'e karşı bu sorun tekrar gizlenebilir. Ama Rizespor Kweuke'yle Semih ve Dany'yi zorladığı kadar Escude ve Sivok'u da zorlayacaktır. Pedro Franco'yu şu ana kadar bir resmi maçta izleyemedik. O yüzden bu soruna çare olup olamayacağını kestirmek pek mümkün değil.



Önceki maçlarda rakiplerine kabul ettirdiği oyun hakimiyetini yitiren Beşiktaş defansif zaaflarını daha fazla gizleyemez hale geldi. Oğuzhan'ın sakatlığı bu bakımdan çok büyük eksiklik. Beşiktaş geride kalan 540 dakikada 12 gol atıp 6 gol yerken Oğuzhan'ın sahada olduğu 167 dakikada 6 gol attı ve hiç gol yemedi. Daha önce dile getirdiğim gibi Beşiktaş'ın ideal orta üçlüsü kendi kalesine yakınlık sırasıyla Atiba-Fernandes-Oğuzhan'dır. Arsenal'den gelen genç Olcay'ın etkili olması ve Fernandes'in yükünün azalması bakımından çok önemli. 

Özellikle Ramon'un gelişinden sonra ağırlıklı olarak sol tarafta gerçekleşen pas organizasyonları top Olcay'a gelince tıkanıyor. Çünkü Olcay sırtı dönük, bek kucağında top almasını iyi becerbilen bir oyuncu değil. Onu kaleye doğru hareket halindeyken topla buluşturmak için Oğuzhan ve Fernandes'in birlikte sahada olması çok önemli. Portekizli de Oğuzhan ile rahatlıyor. Matchstudy verilerine göre beraber oynadıklarında Fernandes'in ortalama pas yüzdesi 88, topla oynama süresi 2:22 iken tek başına olduğunda pas yüzdesi 83'e düşüyor ve topla oynama süresi %25 artıyor. Bu durumda Beşiktaş daha az tehditkar ve önlem alması daha kolay bir takım haline geliyor. Lider karakterli olmayan Fernandes işler iyi gitmezken ipleri eline almaya çalışsa da etrafındakileri daha iyi yapmayı başaramıyor ve oyundan düşüyor. Antalyaspor maçının 54. dakikasında üstüste iki top kaybından sonra yaptığı kasti faul (kart çıkmaması inanılmaz) buna iyi bir örnek. 75. dakikadan sonra ise attığı bir frikik haricinde sahada bir hayaletti.

Bilic'in geride kalan altı haftadaki en ciddi yanlışı Veli Kavlak ısrarı. Dikkat edilmelidir ki Antep maçında Atiba sol bekte olduğu için, Bursa maçında da Veli sakat olduğu için Oğuzhan'ı ilk onbir oynattı. Kendi insiyatifiyle Oğuzhan'ı Veli'ye tercih ettiğine henüz tanık olmadık. Her ne kadar Muhammed'e daha şimdiden geçtiğimiz sezonun tamamından fazla süre vermiş olsa da Veli'yi ilk onbirin değişmezi olarak görmesi kolay anlaşılır bir durum değil. Oğuzhan kadar olmasa da Muhammed ve Sezer de Fernandes'in ve kanatların işlerliğini artırabilecek oyuncular. 4-2-3-1 oynayan büyük takımların savunma önündeki iki oyuncudan birini mutlaka organizatör oyuncu olarak tercih etmesi gerekiyor. Biraz uç bir örnek olabilir ama Arsenal Sunderland maçına kadar bu bölgede Wilshere ve Ramsey'i kullandı ve Aston Villa maçı haricinde bütün maçlarını kazandı. Ligimizde benzer dizilişle oynayan Fenerbahçe'de hem Ersun Yanal Topal'ın yanında Meireles ya da Alper'i kullandığı hem de Caner ve Gökhan'dan hücuma katkı geldiği için öndeki dörtlünün yükü azalıyor. Serdar'dan sürekli hücum katkısı beklenemeyeceğine göre Bilic'in orta sahadaki yetenekli oyuncu tercihlerini artırması gerek.

Antalyaspor maçında Bilic orta sahada Veli'nin bir kara delik işlevi gördüğüne geç uyandı. Veli'yi çıkarıp Muhammed'i soktuğunda takım 1-0 geriye düşmüştü bile. Ufak bir detay olabilir ama maçın 79. dakikasında son oyuncu değişikliği hakkını kullanırken Serdar Kurtuluş'un yerine Necip'i alıp Atiba'yı sağ beke kaydırmak gibi ezberci bir hamle yaptı. 2-0 geride olan bir takımın teknik direktörünün bundan ne umduğunu anlamak çok zor. Derbide Fatih Terim ikinci yarıya tek forvete dönmek gibi doğru bir hamleyle başlamıştı. Bilic buna topu Galatasaray'a teslim ederek cevap verince ikinci yarı baştan sona Galatasaray'ın üstünlüğüyle geçti. Son iki maçtaki kadro tercihi ve oyuna müdahalelerini hesaba katarsak gelecek adına kuşku uyandıran bir Bilic performansı izlediğimizi söyleyebiliriz. Savunmadaki zaafların orta saha tercihleriyle orantılı olarak ortaya çıktığını ne ölçüde anladığını ileride göreceğiz.


No comments:

Post a Comment