Monday, September 16, 2013

Olimpiyat yapamadık, olimpiyatta derbi yapalım

Önümüzdeki hafta ligin ilk Istanbul derbisi Beşiktaş'ın sahasında oynanacak. İlk dört haftada Beşiktaş'ın puan kaybetmemiş olması maçı Galatasaray için çok daha önemli kılıyor. Beşiktaş'a yenilirse beşinci haftada dokuz puan gerisine düşeceğini bilen sarı-kırmızılılar hafta içi bir de Real Madrid savaşı vermek zorunda. Fatih Terim öğrencilerini bir spaya falan götürse harika bir kıyak geçmiş olur zira stresli biten bir haftadan çok daha stresli bir haftaya giriyorlar.

Galatasaray evinde Antalyaspor'a bir puan vermek zorunda kaldı ve dört maçta üçüncü beraberliğini aldı. Yorgun Selçuk, Sneijder, Muslera ve formsuz Hamit'in yokluğunda Emre, Engin, Eray ve Amrabat ilk onbirdeydi. Galatasaray özellikle ilk yarıda Antalya'nın golüne kadar ve ikinci yarının hemen hemen tamamında oyunu rakip alana yıktı. Maç boyunca Galatasaray'ın çektiği yirmisi ceza sahası içinden olan yirmi beş şuta Antalyaspor sadece beş ceza sahası içi şutuyla karşılık verebildi. Aslında sadece altıpas civarında neredeyse on pozisyona giren Galatasaray'ın iki ya da üç gol atmamış olması çok zor açıklanabilecek bir durum. O yüzden bu beraberlikte Galatasaray'ın skor üretme sorunlarına odaklanmak pek isabetli bir yaklaşım olmaz. 

Selçuk ve Sneijdersiz Galatasary'da dikkat çeken performans seksen iki kez topla buluşarak topa neredeyse dört buçuk dakika hükmeden Melo'dan geldi. Özellikle ilk yarıda rakibin havadan uzaklaştırmaya çalıştığı topları tekte müsait arkadaşlarına indirerek Galatasaray'ın hücumlarını sürekli kılmak adına çok önemli katkılar yaptı. 24. dakikada yaptığı gibi top sürüp ardından pas vererek başlattığı hücumlar da oldu. Ancak Engin ve devre sonuna doğru Amrabat'ın üstüste top kayıpları yüzünden Melo'nun çabaları hücum üstünlüğüne pek fazla dönüşemedi. Kanatları işlemeyen ve en iyi iki pasöründen mahrum olan Galatsaray'ın Hakan Arıkan'a oyunu geciktirme sarı kartının 90+1'de çıktığı bir maçı domine etmek için Samet Aybaba'nın üçüncü stoperi oyuna almasını beklemek zorunda kalmasını çok da eleştiremem. Ama Galatasaray'ın Selçuk ve Sneijder'in olmayışıyla açıklanamayacak sorunları da yok değil.

En bas bas bağıran sorun sistem. Biri top ayağındayken hücuma neredeyse sıfır katkı sağlayabilen Burak olan çift forvetli sistem Galatasaray'ı rakiplerinden önce kendini yenmek zorunda bırakıyor. Sneijder-Drogba-Burak üçlüsünün yaşadığı üretkenlik ve paylaşım sorunlarına 25 Ağustos tarihli yazımda da değinmiştim. Takımı benden çok daha yakından takip eden @ukarakullukcu gibi bazı yazarların da önerisi olan kanatları Bruma ve Drogba'ya emanet edip hem Burak'ın hem de Sneijder'in hayatını kolaylaştırmak daha fazla vakit kaybedilmeden yapılması gereken bir değişiklik. Bruma'nın Antalyaspor'a karşı oyuna geç girmesi normal, ki otuz dakikada neredeyse Drogba'nın doksan dakikasına kıyaslanacak kadar hücum bölgesinde pas yaptı ve beni tarzıyla gerçekten etkiledi. Sneijder ve Selçuk ile birlikte oynarsa Galatasaray'ın kanat sorununun yarısını çözebilir. Kendini gelişitrmesi için sürekli oynamaya ihtiyacı olan gencin ilk onbire yerleştirilmesi de sanıldığı kadar zor olmayacak. Çünkü Eboue resmen "beni tribüne yolla" diye Fatih Terim'e yalvarıyor. Hele yirmi sekizinci dakikada Engin'in savunmaya çalıştığı sağ çizgiye orta sahadan bir gelişi var ki görüntüye girince "bi dakka?!" demek zorunda kalıyor insan. Yerine giren Sabri yaptığı dört birbirinden güzel ortayla kendini aştığı gibi takımın diğer ciddi eksikleri olan pres gücü ve hırs bakımından da güvenilir biri. Özellikle bu haftaki performansı hiç iç açıcı olmayan Semih de Antalya maçında Melo'dan sonra takımın en iyisi olan Chedjou'nun yanındaki yerini zaman zaman Dany'ye kaptırırsa hiç şaşırmasın. Son olarak yoğun zihinsel problemleri olduğu aşikar olan Engin Baytar'ı Galatasaray formasına hiç yakıştıramadığım bilinsin isterim. 

Beşiktaş Bursaspor karşısında önceki üç hafta uyguladığı presi birkaç seviye yukarı çıkararak beklenenden çok daha rahat bir maç kazandı. Top Bursa'dayken o kadar yoğun bir baskı yaptılar ki Oğuzhan bile bu baskıya dayanamayıp sakatlandı. Serdar Kurtuluş'un bölgesinde yedi kere savunma hamlesi yapan Gökhan'dan 22. dakikada rakip sahadaki bir topu dört Antalyaspor pası boyunca kovalayıp kazanan Fernandes'e kadar bütün orta saha oyuncuları ve kanatlar savunmayı kaleden 60-70 metre önde başlattılar. Veli'nin yerinde oynayan Atiba toplu ve topsuz oyunda o kadar iyiydi ki yazının konusunu Atiba'ya çevirmemek için maçtaki icraatlarını özetleyen bir albüm yapmak zorunda kaldım. Atiba-Fernandes-Oğuzhan ile başlanan ilk maç bu üçlünün en az Velili üçlü kadar işlevsel olduğunu gösterdi. Lig başındaki onbire göre Veli'nin yerinde oynamış olan Oğuzhan'ın pres iştahı da bu üçlünün işlemesinde çok önemliydi. İkinci yarının başında Civelli'ye aut çizgisinin üstünde pres yapıp faul yapmamaya özen göstermesi akılda kalan bir kareydi. Pres başarısını bir yere koyacak olursak ısrarla topa sahip olmak isteyen bir takıma Ramon gibi pas oyununa katılabilen bir bek gelmesi çok isabetli olmuş; yanlız Brezilyalı'nın kart konusunda uyarılması lazım. 40. dakikadaki kart ilk sarısı olduğu için kendini şanslı sayabilir.

İlk dört haftadaki rakipleri Beşiktaş'ın herhangi bir zaafını ortaya çıkaramadı. Bursaspor maçına kadar rakipleri Beşiktaş'ın ceza sahasından sadece yedi şut atabildiler. Aybaba dönemine kıyasla temposundan ödün vermeyip şeklini koruma kategorisinde büyük gelişim gösteren takımda bireysel anlamda tek sırıtan oyuncunun Olcay olduğunu söyleyebiliriz. Olcay çok garip bir oyuncu ve hakkında bağlayıcı bir yorum yapmadan önce iki kere düşünmek gerekiyor. Aynı dakika içinde bile öyle birbiriyle çelişen kalitede hareketler yapabiliyor ki insan yazmakta olduğunu ya da söylediğini bitiremeden değiştirmek zorunda kalıyor. Maçtaki çalışkanlığı ve asisti çok hoş ama doksanıncı dakikada neredeyse Batalla'nın yapamadığı asisti yapıyordu Bursa adına. Karşı karşıya kaçırma hastalığı apayrı zaten. Maç içindeki istikrarsızlığı şaşırtıcı ölçüde olsa da Olcay neticede milli takım oyuncusu ve bu da Beşiktaş'ın form durumunu özetleyen bir detay.

Derbi öncesi en büyük bilinmeyenlerden biri Beşiktaş'ın bu sezon ilk kez kendi seviyesinde bir takımla oynarken neler yapacağı. Trabzon'u ilk hafta karambolünde aradan çıkaran, ardından Erciyes ve Antep'i rahat geçip Bursa'yı Belluschisiz yakalayan siyah beyazlılar şimdiye dek kendilerini çok zorlayan bir durumla karşılaşmadı. "Şampiyon Mayıs'ta belli olur"u okuyanlar bu konuda bir saplantım olduğunu düşünebilir ama bu hafta da Şamil ve Murat'ın performansları gerçekten içler acısıydı. Buna rağmen savunmada takım halinde hareket edebilmeleri, hücumda Fernandes bağımlılığından uzaklaşmış olmaları ilk ciddi maçları öncesinde umut vadediyor. Son şampiyonun ise Fatih Terim - Ünal Aysal satrancından saha içine odaklanması için vakit geldi de geçiyor. 4-2-3-1 ile Real Madrid'den sökülecek puan(lar) ve bir Beşiktaş galibiyeti Galatasaray'a uzun zamandır ihtiyacı olan soluğu aldırabilir. Madrid maçından alacakları neticenin çok etki edeceği derbide gol yemedikleri her dakika Olimpiyat'taki taraftar baskısının Beşiktaş'ı zorlamasına neden olacaktır. Ayrıca Melo-Selçuk-Sneijder seviyesindeki bir üçlünün geride kalan rakipler kadar kolay Beşiktaş'a teslim olmayacağını tahmin etmek çok zor değil.

Son olarak..yazıyla tamamen alakasız ama Dortmund maçını izlerken şu şekilde topla buluşma ve (sanırsam) ikili mücadele istatistiğinin verildiğine tanık oldum. Seyir zevkini törpülemeyen aksine ona klas katan bu uygulamanın Türkiye'de de kullanılmaması için hiçbir sebep yok.

No comments:

Post a Comment