Sunday, September 1, 2013

2012/13 sezonunun şut bazlı performans göstergeleri

Takip etmeye çalıştığım ve genellikle futbol istatistiklerine yer veren blog ve sitelerde son zamanlarda sıkça rastladığım iki terim var: Shot Dominance (SDom) ve Total Shot Ratio (TSR). SDom bir takımın rakiplerine sağladığı şut sayısı üstünlüğünün sayısal değeri. TSR ise bir takımın çektiği şutların toplam şut sayısına göre oranı. Örneğin bir maçta Juventus 20 şut, rakibi Milan da 10 şut çekmişse Juventus'un o maç için SDom'u 2 olurken TSR'si de 20/30 yani 0.667 olur. İstatistik meraklıları da farketmiş olacaklar ki özellikle İngiltere Premiyer Ligi için bu istatistik son zamanlarda pek çok yazıya konu oluyor ve performans analizi ve beklentilerini desteklemek için kullanılıyor. 

2012/13 Premiyer Ligi'nin takım puanları ve Benjamin Pugsley'nin Bitter and Blue adlı sitesinden edindiğim TSR lerinin ilişkileri incelendiğinde ortaya çıkan tablo şu: (Chrome kullanıcılarının grafiklere bakarken için hover zoom extension'unu kullanmalarını tavsiye ederim. Bildiğimiz zoom ve Solid-Eye da iş görür)


Sol üstte görüleceği üzere 12/13 sezonunda vasatın biraz üstü bir korelasyon (R2) var. Ancak Martin Eastwood'un verilerine göre bu rakam son on yıl baz alındığında 0.68.

Bu grafiğe bakınca gözler hemen sürüden en ayrı olan noktaya, Manchester United'a gidiyor. Oynadıkları 38 maçta atılan şutlara hükmetme becerileri Newcastle'ınkinden hallice ve Southampton'ınkinden kötü. Ama puanları herkesinkiden fazla. Şampiyon olmalarını bir yana koyarsak, bu kıstas baz alındığı zaman ligdeki diğer takımların hepsinden daha verimli hücum ettiklerini ve ortalamadan bayağı bir daha iyi puan aldıklarını söyleyebiliriz. Topa sahip olmak ve şut sayılarını domine etmenin ilişkili olduğunu varsayarak, Sunderland, Stoke ve Aston Villa gibi takımların topu rakibe bırakıp "Al kardeşim sen takıl, şutunu da at. Ben puanıma bakarım" yaklaşımında ligde varlıklarını sürdürmeye yetecek kadar aşama katettiklerini ancak Reading'in, belki de gücü yetmediğinden, bu konuda ipin ucunu kaçırdığını varsayıcak kadar da hadsizleşebiliriz. Bu teorileri destekleyecek ya da çürütecek bir dolu analiz daha yapılabilir, ki işin güzelliği bu, ancak ben burada yapmayacağım...

...ve konuyu Türkiye'ye getireceğim. Matchstudy TR sağolsun, geçen sezonki bütün maçların şut paylaşımları merak edenler için mevcut. 2012/13 sezonunda Türkiye'de puan - TSR ilişkisi nasılmış bunu inceledim. Ortaya şu çıktı:



Korelasyonu zayıf bir ilişki bizimkisi ama napalım, sevdik bi kere.

Burada da hemen ligin birincisi ve sonuncusunun ortalamadan uzaktaki performansları göze çarpıyor. Galatasaray aşağı yukarı Eskişehirspor kadar şut üstünlüğü sağladığı sezonda bunu puana yansıtmayı herkesden daha iyi başararak ipi göğüslemiş. Öte yandan Mersin İdman Yurdu şutlarını dağa taşa vurmuş olacak ki Nobre'nin veteranlığı da ligde kalmalarına yetmemiş. Herkesin bir Gekas'ı yok malesef. Sadece sekiz maçta rakiplerinden fazla şut çeken Elazığspor ise bu konuda ligin en kötüsü olmasına rağmen bu sezon tekrar Türkiye'nin en üst liginde yer almayı garantilemiş.

Dikkat edecek olursanız (grafiklerin altındakileri okuduysanız yani) ligimizin geçen sezonunda ortaya çıkan puan - TSR ilişkisinin korelasyonu İngiltere Ligi'ndekine göre yaklaşık %40 daha zayıf. Bu sadece TSR rakamlarına bakarak müneccimliğe soyunmanın çok da akıllıca olmadığını ifade etmekle beraber yeni teoriler üretmemize de önayak olabilir. Premiyer Lig'deki takımlar daha mı iyi şut çekiyor? Yoksa girdikleri pozisyonlar daha mı kaliteli? Belki ikisinin de payı vardır. Belki de bazı kaleciler pasaj misali geleni geçeni almıştır. Daha detaylı analiz yapmadan bunlar hakkında söylediklerimiz tahminin ötesine geçmez. Ancak şu açık ki Premiyer Lig'deki üst düzey takımlar sezon genelinde hem daha yüksek TSR tutturmuşlar, yani büyüklüklerinin hakkını ligimizdekilere göre şut sayısı bazında daha iyi vermişler, hem de şut üstünlüklerini puana çevirmekte daha becerili olmuşlar.

Sırf şut çekmekle olsaydı Avustralya Futbolu'nda (Avustralya ligi değil, Australian Rules Football diye bir çılgınlık) olduğu gibi bütün oyuncular her yerden abanırdı. Tabelayı değiştirmek için meşin yuvarlağı üç direğin arasına sokmak gerektiğini biliyoruz. Ama ben "bir ben var benden içeri" diyerekten bunu bilmediğimi varsaydım, ve kaleyi bulan şut dominasyonunun (SDom'un kaleyi bulan şutlar baz alınarak yapılanı) elde edilen puanla olan ilişkisini inceledim.

Yine korelasyona dikkat çekerek iç bayacağım, ama cidden önemli.

Bir önceki tabloyla bunu kıyaslarsak birkaç sonuç daha çıkarabiliriz. Mesela Beşiktaş "kaleyi bulan şut benden sorulur" demiş ama kaleciler cengaver kesildiği için (Samet Hoca'nın yalancısıyım) işler aynı oranda rast gitmemiş. TSR tablosunda birbirlerine çok yakın duran Gençlerbirliği, Antep, Antalya, Akhisar ve Kasımpaşa arasında da kimin kim olduğu kabak gibi ortaya çıkmış. Elazığ, Galatasaray ve Mersin bildiğimiz gibi. Tabi ki en önemli bulgu korelasyonlar arasındaki fark. Kaleyi bulan bir şut herhangi bir şuttan yaklaşık bir buçuk kat daha "anlamlı". Bu da sadece şut çekmekten çok kaliteli ayaklara sahip olmanın ve kaleye yaklaşıp çerçeveyi tutturma ihtimalini artırmanın gereğini ortaya koymakla beraber "kaleyi gören vursun" taktiğinin, tabi varsa öyle bir taktik, acizliğini rakamlara döküyor. Şüpheniz vardıysa da artık olmasın.


***

2000-2001 sezonunda Aberdeen'in teknik direktörü Ebbe Skovdahl Norveçli forvet Arild Stavrum'un hocasıydı. Sezon sonunda çakal bir gazetecinin sorduğu

"Stavrum bu sezon Larsson'dan daha isabetli şut çekti, yoksa ligin en iyi santrforu aslında sizde mi?" 

sorusuna verdiği cevap daha sonra Sir ve İmparator tarafından da kullanılacak kadar efsanedir:

"İstatistik mini etek gibidir. Sana fikir verirler ama en önemli şeyi gizlerler."

Her ne kadar devamında "Ama Arild de çok iyi topçu, aman ha" gibilerinden toparlamaya çalışmışsa da ilk cümleden sonrasını kimsenin kaale aldığını sanmıyorum. (Hele Stavrum Beşiktaş'ta oynadıktan sonra hiç sanmıyorum)

İstatistiklere bakmak her zaman çok çekici olmayabilir. Keza mini eteğe bakmanın çekiciliği de kimin giydiğiyle pek yakından alakalıdır. Böyle düşününce Skovdahl'ın lafındaki dehaya daha bir hayran kalıyorum. 


***

İleride pas tercihlerinin 2012/13 sezonundaki puan performanslarına nasıl etki ettiğini incelemeyi planlıyorum. Bu ve bunun gibi bazı ilişkilere bakarak ve Skovdahl'ı unutmayarak 13/14 sezonu bitince oluşacak rakamlarla bir kıyaslama yapabilir ve takımların ne konuda gelişim gösterdiğine ya da gerilediğine bakarak tarifi zor keyifler almak mümkün olabilir.

No comments:

Post a Comment