Wednesday, August 28, 2013

Rakamsız kıymetler

Defansta veya defansın önünde yer alan futbolcuların rakibi durdurmaya verdikleri katkıyı açıklamak için sıkça kullanılan iki istatistik tackle yani rakibe müdahale ve interception yani pas arasıdır. Bu iki istatistiğin ortak özelliği ikisinin de vuku bulması için gerekenin topun rakipte olmasıdır. Ancak pas arasının aksine bir oyuncunun yaptığı müdahale sayısının çokluğu o oyuncunun savunma katkısının üstünlüğünü yansıtmayabilir. Savunma aksiyonlarının istatistiklere yansımayan, rakamlara dökülmesi pek mümkün olmayan bazı değerlerini anlatmak için Chris Anderson ve David Sally "The Numbers Game" adlı kitaplarında Maldini'nin Milan'daki efsane döneminde yaklaşık iki maçta bir müdahale yaptığına değinirken oyuncuyu da havlamayan bir köpeğe benzetiyorlar. 

Bunu en iyi bilenlerden biri kuşkusuz Manchester United'ın efsane teknik direktörü. 2001 Ağustos'unda Alex Ferguson şaşırtıcı bir karar alarak Jaap Stam'ı Lazio'ya satmış, gerekçe olarak da Hollandalı stoperin giderek azalan rakibe müdahale rakamlarını görmüştü. Halbuki Stam rakibin ataklarının gelişimini doğru pozisyon alarak engellemeyi bilen bir oyuncuydu. Bu yüzden çok fazla müdahalede bulunmak zorunda kalmıyordu. Yerine tranfer edilen Laurent Blanc ile başladığı 2001-02 sezonunda United şampiyon olduğu bir önceki sezondan 14 fazla golü kalesinde gördü (31-45) ve sezonu üçüncü bitirebildi. Ancak 2002-03 sezonunda daha sonra takımın efsanelerinden olacak Rio Ferdinand'in Leeds'den transferiyle ligde maç başına yenen gol sayısı tekrar birin altına indirilebilmişti. Ferguson yıllar sonra Stam'ın yapmak zorunda kalmadığı müdahalelerin kıymetini anlamış olacak ki onu göndermenin kupalarla dolu kariyerindeki en büyük hata olduğunu açıklamıştı.




Son haftalarda Beşiktaş'taki değişimden ve takımdaki oturmuşluk ve olgunluktan bahsedilirken pek çok yorumcu ve yazar tarafından Veli-Atiba uyumuna değiniliyor. (Atiba Hutchinson'a herkes başka birşey diyor, Haçkinsın diyenler bile var. Gelin ilk isminde anlaşalım...hem daha güzel geliyor kulağa) Atiba'nın çift yönlülüğu Veli'nin ise mücadeleciliği övülüyor. Kanadalı ile ilgili söylenenlere katılmamak zor. Takıma gelir gelmez topla en çok buluşan iki oyuncudan biri oldu (diğeri Fernandes) ve topsuzken de top ayağındayken olduğu kadar maçın içinde. Tedbiri elden bırakmayan bir oyuncu profili çizse de topu sahanın her yerine dağıtabiliyor. En önemlisi Fernandes'e üçüncü bölgeye gidilirken mümkün olduğunca yaklaşarak basit pas imkanı sunmaya çalışıyor.

Veli'ye gelince... 

Doğrusu Deli İbo'dan beri bu kadar özverili, enerjisi bitmeyen, tekmeye kafa sokan bir Beşiktaşlı hatırlamıyorum. Maçlar daha uzun olsa eminim çok daha kıymetli bir futbolcu olurdu. Eleştirilebilecek yanları da var tabi. Topu ileriye oynamadaki becerisinin kısıtlılığı ve iki ayak hakimiyetinin de vasat olması bunlardan başlıcaları. Ancak bence en önemli eksikliği pozisyon alma bilgisinin zayıf olması. Bu eksiklik de Veli'nin yapmak zorunda kaldığı müdahale ve faul sayısıyla doğru orantılı. Örneğin ligdeki iki maçta Veli altı kere faul yaparken kendisi gibi 180 dakika sahada kalan Atiba sadece iki faul yapmış. Aynı zaman diliminde rakibin ataklarını durdurma sayısında da oyunu kendisininkinden çok daha sade gözüken Atiba'nın gerisinde kaldığı görülüyor: Atiba 14 - Veli 5. (Bu istatistikleri sitelerinde paylaştıkları için Hasan Gören ve Matchstudy TR ekibine teşekkür ederim. Umarım yakın zamanda defansif hareketler kategorisine rakibe müdahale ve pas arası istatistiklerini de eklerler.)

Bu fark iki oyuncunun oyunu okuma ve doğru yerde doğru anda durabilme özelliklerinden kaynaklanıyor. Atiba Veli'den beş yaş büyük ve ciddi bir Hollanda deneyimine sahip. Bunlar mutlaka aralarındaki gözle görünür farka etki ediyordur. Veli'nin koşu miktarı ve kalitesi dengesini kaliteden yana artırmaya ihtiyacı var. Kendisi de büyük ihtimalle bu eksikliğini biliyordur, bilmiyorsa da kendisine ısrarla anlatılmalıdır. Eğer farkındalık kalitesini artırırsa hem rakibe daha az müdahalede bulunmak zorunda kalacak, hem çift yönlü oyun için gereken vizyona erişecek, hem de resimdeki gibi fecaatlere çok daha az maruz kalacaktır:




Veli'nin noksanlarını ve yazının başında belirttiğim gibi defansif aksiyonların topun rakipte olmasını gerektirdiğini göz önünde bulundurursak hali hazırda Oğuzhan'ın ilk onbirde çıkmasının önemini daha iyi anlayabiliriz. Üç orta sahalı dizilişte topun rakibe geçmesini engellemenin en efektif yolu iyi pas yapan ayaklara sahip olmaktır. Hele bunlardan bir tanesi iyi savunma yapabiliyor (Atiba), bir tanesi oyun kurabiliyor (Fernandes) diğeri de bitirici pas vermeyi biliyorsa (Oğuzhan) ideal bir üçlüye oldukça yaklaşmışsınız demektir. Ayrıca topu kaptırmadığınız ölçüde yapmanız gereken savunma dolayısıyla da topa basan ve oradan oraya koşturan bir oyuncuya ihtiyacınız azalacaktır. Oğuzhan'ın Veli'nin yerine oyunda olduğu bir takımda beklenen hücum gücü artışından çok fazla söz etmeye gerek yok. Zira Oğuzhan son maçta sadece on dakika oyunda kalmasına rağmen sahada o ana kadar bir cesetten farksız olan Almeida'ya bile gol attırdı.  (Bu golün öncesinde pozisyon bitmek üzereyken pes etmeyip omuz omuzada ayakta kalarak topu Fernandes'e kazandıran Muhammed'e de hakkını teslim etmek gerek)


Önümüzdeki haftalarda Bilic'in rakamlara yansımayan bazı kıymetlerin farkına varıp Oğuzhan'a gelişmesi için ihtiyacı olan süreleri vereceğini düşünüyorum.

1 comment: