Friday, August 23, 2013

Karaları giyelim ama karalar bağlamayalım

Fazla ballandırmadan baştan kabul edelim. On altı takımlı Norveç ligi'nin on üçüncüsü, ligdeki son galibiyetini 23 Haziran'da (lig on ikincisine karşı) almış bir takıma içeride dışarıda, yağmurda ya da otuz derece sıcakta, suni çimde ya da kumsalda yenilmek kabul edilemez bir sonuçtur. Bilic de bunu demiş zaten. Ancak kağıt üstünde favori olan taraf doğru kadroyla maça başlamayıp, değişikliklerde geç kalıp üstüne öne geçmenin getirdiği rahatlıkla ciddiyeti elden bırakırsa, bir de hakem rakibe penaltı hediye ederse kabul edilemez olan sonuç şaşırtıcı olmayabilir. 

Tromsö'nun ligdeki son yedi maçının özetlerini izledim. Kulübün resmi sitesinde tüm maçların beşer dakikalık özetleri var, dileyen izleyebilir. Bunlara dayanarak takımın ofansif eğilimi ile ilgili şöyle bir izlenim edindim:

  • Geriye düşünce presle rakibi hataya zorlamaya başlıyorlar.
  • İkinci şans toplarını (defanstan, kaleciden seken top vs.) kovalıyorlar.
  • Kornerlerde tehlike yaratıyorlar (özellikle 3 numaralı oyuncuyla)
  • Direkt hücum yapıyorlar.
  • Uzaktan şut atıyorlar.
Yedikleri gollere ve verdikleri pozisyonlara bakacak olursak da:

  • Çok kişiyle üzerlerine gidildiğinde panik yapıyorlar. Savunmadan top çıkarmakta (hem hücum halindeyken hem de atak savuştururken) zorlanıyorlar.
  • Hem sağdan hem soldan arka direğe kesilen ortaları savunma zaafları var.
  • Bekleri sık sık çaprazdan içeriye adam sızdırıyor.

Bir bakıma geçen yılın Beşiktaş'ını andıran özellikler bunlar. Bu ana hatların dışında ligde uzun süredir oynuyor olmalarının getirdiği bir uyumları var. Örneğin birkaç hücumda oyuncuların daha müsait pozisyondaki forvetin farkında olup topun üzerinden atladığını gördüm. Ayrıca enteresandır...son yedi maçında iki tane hatalı penaltıdan gol yemişler (birinde müdahale faul ama dışarıda, diğerinde göğse çarpan topa hakem el demiş). Bu sefer kısmet onlardan yana oldu.


Beşiktaş maça sakat Mustafa* yerine oynayan Almeida haricinde Trabzonspor maçı kadrosuyla başladı. Bence Bilic'in birinci yanlışı maça Oğuzhan yerine Veli ile başlamak oldu. Çünkü Beşiktaş'ın Tromsö'ye karşı yapması gereken topa sahip olmak ve temponun yükselmesine engel olmaktı. Zaten maçın ilk 25-30 dakikasında iyi kötü bunu yaptı ve arka direğe kesilen bir ortayla öne de geçti. Ancak Veli çok koşuyor ve mücadele ediyor olsa da hem pozisyon sezgisi zayıf hem de kazandığı topları olumlu kullanamıyor. Ayrıca takım orta sahada pas yaparken Atiba ve Ferdi'ye bir üçüncü istasyon imkanı sağlayamıyor. Olcay/Dentinho/Töre de pas oyuncuları olmadıkları için Beşiktaş orta alanda resmen kendi kendini boğuyor.

İlk yarının sonuna doğru Beşiktaş kontrolü kaybetmeye ve çok pas hatası yapmaya başladı. Burada Bilic tehlikeyi sezip ikinci yarıya Oğuzhan'ı alarak başlamalıydı. Yukarıda saydığım gerekçeyle Veli'yi çıkarabilir, ya da "hadi Veli çok koşuyor iyi niyetli" diyip onu Dentinho ya da Olcay'dan birinin yerine alıp (ki Veli kanat orijinli bir oyuncudur) orta sahayı bir üçlü bir ikili hattan oluşturabilirdi. Böylelikle hem orta sahada Oğuzhan'ın basit oynama yeteneği sayesinde (Fernandes'in bir eksiğidir bu) pas üstünlüğüyle aktif savunma yapabilir hem de Veli'nin eforundan top kaptırdığında takıma daha az külfet olacağı sağ uçta faydalanırdı.




Ancak Bilic beraberlik penaltısından sonra Dentinho yerine pas oyuncusundan daha da uzak olan Gökhan'ı aldı. Escude'nin topla son adamken laçkalaşmasıyla maç 2-1 olduktan sonra Olcay'ın yerine Oğuzhan'ı soktu ama hem iş işten geçmişti hem de Oğuzhan asla bir kanat oyuncusu değil.

Maçta dikkatimi çeken başka bir unsur da Almeida'nın defalarca kendini kanada atmasıydı. Spikerler bunu Werder Bremen'deki günlerini anımsaması olarak yorumladılar ama Beşiktaş'ın sahadaki kadrosunun diğer üç hücumla sorumlu oyuncusu içinde Dentinho hariç forvet koşusu özelliği olan adamı yok. Olcay topla forvetin boşalttığı alana katedebilir, Fernandes'in ise ceza sahasıyla pek alakası yoktur (zira 15 Ağustos tarihli yazımda belirttiğim gibi ofansif orta saha oyuncusu değildir.) Bu bakımdan Almeida Bundesliga günlerini hatırlayacaksa 13 maçta 9 gol attığı son dönemini hatırlasa daha iyi olur. Ayrıca sorumsuzca rakibinin yüzüne vurduğu pozisyonda sarı kartla paçayı iyi kurtardı, deftere yazıldı o.

Kısacası Bilic'in bu maçtan çıkarması gereken ders Beşiktaş'in özellikle favori olduğu maçlara Veli yerine Oğuzhan ile başlaması gerektiğidir. İnönü'deki maçta bir gol atmak tur için yeterli olacağı için karaları giyelim (siyah forma bu takıma çok yakışıyor) ama karalar bağlamayalım. Gol yemediğimiz sürece bu turu geçeriz.

Son olarak...Maçtaki Beşiktaşlı kız kimdi bilmiyorum ama sesi herkesten fazla çıkıyordu. Ağzına sağlık. 

*Halis Özkahya Mustafa'yı sakatlayan Colman'a kırmızı değil kart bile göstermediği için bu hafta kendisine maç verilmemiş. Bu doğru ama yeterli değil, Colman'a da 2-3 maçlık ceza verilmesi gerekir.

2 comments:

  1. hakemin saha icinde gorup bilincli olarak cezalandirmadigi bir pozisyon icin geri donup ceza verilemiyor. o tur cezalar icin pozisyonun "gozden kacmis" olmasi gerek.

    ReplyDelete
    Replies
    1. çok saçma bir kuralmış...bilgilendirdiğin için sağol.

      Delete